Deri Karası

|
ümit burnu - şubat 2010



o zaman biz
yüzdük yüzdük
okunmamış bir öyküye geldik.

'burnu döndüğün zaman,' dedi çocuk
hani şu yedi süvarinin öyküleriyle birlikte boğulduğu
hiç okunmamış süvari öykülerinin
okunur olduğu
nefreti deri karası bir kıtada,
'kıtalar boyunca açtım,'
dedi çocuk
ve burnu döndüğün zaman
önünde sonsuz bir okyanus
bir insan yaşamı mesafede
birkaç adımlık yeni bir kıta
nefreti deri grisi
birkaç milyar ölümlük bir kıta.

o zaman biz
yüzdük yüzdük
bin kıtalık bir ölüme geldik.

'nefes alabildiğinde mi şiir okur insan
yoksa kalbinde midir her halkın
derisinin tonu?'
sorusuyla başlayan
kabilelerce arayıp
seni hep ülkene götüren
peşinde kıtalar boyunca
peşinde yüzyıllar boyunca
peşinde aşklar boyunca aç
bir çocuk
seni hep beyazın en siyahına
seni hep
temizin en kirlisine
doğrunun en eğrisine aşık eden,
o zaman biz
yüzdük
omzumuzda akıntısı
agulhas'ın.

o zaman biz
yüzdük
bir doğsa bin kere ölmek,
yüzdük
bin kere daha
yüzdük
kıtaları boğulmuş bir
dünyaya geldik.

Ümit Burnu

|
Yol 'Waterfront'ta başlıyor. Cape Town'ın nabzının attığı yer...

Ümit Burnu... Bu kıtada Güney'e ve Batı'ya, daha fazla gidilebilecek yer yok...

'Cape Point' feneri


Atlas ve Hint Okyanus akıntılarının karıştığı nokta.




Biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu:)




1 Şubat 2010 / Cape Town - Güney Afrika

çocuklar küçülüyordu öykünde

|
O esnada ben, henüz bitmemiş bir sözlükten daha fazla ve daha fazla kelime dilenmekteydim. Bir anlığına sussan bin sonsuzluğuna üzerine kapanacakmış gibi duran bir göğün altında içinden grisiz renkler geçen şiirler mırıldanmayı sen benden daha iyi biliyordun elbette. Ben çok az şey biliyordum, büyük çoğunluğunu önce en sonundaki paragrafı yazılmış ve sonra giriş cümlesine düşler asılmış beş para etmez bir hayattan aşırıyordum. Sen aslolanı görüyordun nihayet, binlerce basamağının binlercesine masalından silemediğin pislikler bulaşmış merdivenleri adımlıyordun. Kullarına şehirler yazmış bir allah’ın sokaklarını okuyordun gündüzleyin, geceleri insanlığa ermiş bir meleğin kızıl saçlarına dokunuyordun. Dokunup kaçtığın her yerde benim ortasında mahzenine kapatıldığım, benim ortasında süngüsüne takıldığım, benim ortasında çarmıhına taptığım bir aşkın parmak izleri kalıyordu. Senin dokunduğun her yerde bir çarmıhın toprağa en hakiki teması kalıyordu.

Sonra sen, dilinin üzerinde donmuş son çocuktan bir ağıt koparıyordun kendine; yürüyordu çocuklar şehirde ve öyküde ve hayatta ve kitabı askıya almış bir emrin son kurşununda; yürüyordu çocuklar öykülerde
ve sonunda
ve intihara bağışıklı bir ırkın
son çocuğunda.

Dokunduğun her yerde bir çarmıhın toprağa en hakiki teması kalıyordu senin.
Küçülüyordu çocuklar öykünde
Ve sonda.

bir ortaköy...

|







güz

|
Bir güz oluyor sokaktakiler
Kanlısının adını çağırarak
Elinde bir önceki güzün bütün öfkesi
Bıçak gibi içki şişeleri
Sokak sokak
Çağırarak,
Yanlışlıkla bugün ilk kez
Bugün tam bu saatte
Dün ölmüştüm derken bir insanın
Gözlerinin içine bakmış
İzin verirse nihayeti elinde tutanlar
Nereden baksan daha bin yıl
Daha bin yıl yaşayacak
Çünkü bugün ilk kez
Bugün tam bu saatte
Dünden de önce ölmüştüm derken bir insanın
Gözlerinin içine bakmış
Ve efsaneler yazıyor gerisini
O gözden ömrünün içine
leş gibi bir ruh
bizatihi kendi
kendi ruhu akmış.

Bir güz oluyor sokaktakiler
Sokaktaki işçiler
Sokaktaki ağır
Tanklar kadar ağır yaşam kokusu.

Yüzer adım düşerken bir diğer mevsime
Güzün hep kelimelerinde sakladığı
Kışın yüzünde beliren
Katıksız tırmık izlerinden
Her asra dair bir
Her insana dair bin tane
Ve sokaktaki
Sokaktaki şilep izleri,
Yanlışlıkla bugün
Yanlışlıkla tam bu saatte
Şehrin bütün ayyaşları
Şehirdeki bütün ahlakın içinde
Delirmiş bir tarih gibi
Tersine akarken,
Bir öngörü gibi tanrının nehirleri
Sokakları teslim
Kurumları köle
Köleleri ömrün
Bir ömrün can damarı
Kılarken,
Yanlışlıkla bugün
Bir sokaktan bir şilep geçmiş
Ben görenlerin yalancısıyım
Aşıklar tutkulu bir kehanetle sevişirken
Sazlarında her biri şehir olup
Sokağın gerçek sahiplerini bağırırken
Bu sokaktan yanlışlıkla bugün
Kendi kendisini yok eden
Ağır silahlar geçmiş.

Ve şehirde bir vampir avıdır gitmiş,
Sokağın ta kendisi bir güzken
İsmi olmayan herkes
kendine güzde doğan
kendine güzün ölecek
çiçeklerin adını seçmiş.

Şehirde bir vampir avıdır,
Tarihin sayfalarında saf tutarken
Bütün sokakların
Alimin son sözünden
Daha isimsizleri,
Bir vampir adıdır öyle ki
Altında bir tek
İnsanın adı geçmiş,
Bir vampir adıdır öyle ki
İçinde ‘insan’ın
Bütün harfleri geçmiş.

Her asra dair bir
her insana dair bin tırmık izi
tanklar gibi ağır bir öyküden
sokağa küfürler
küfürler saçarak geçmiş.

Şehir bir sokak olmuş
Sokaktakiler güz olmuş;
Sokaktan küfürler
Kıpkırmızı küfürler geçmiş.

bir yol...

|






buda-peşte ayağı /macaristan

mayıs'ın 1'i

|
Size kurtuluş' ta diyorum
Caddenin karanfil ölülerine boğulduğu o günde
Ağzımda pis bir cinnet kokusu
Ve dizlerimde nasıl anlatılır
Yalınayak çocuklar dans ediyordu
Diyorum.

Size yıllardan ikibinin dokuz sonrası
Bahar yaza ha dokundu ha dokunacakken diyorum,
Babamın 'yitirdiğimiz meydan' yakarışı zırhımda
'Silah sesleri oğul…'
ve silah sesleri ve silah sesleri
size rahat uyuyun ve nasıl anlatılır
"o meydanda eskimemiş katiller
bir tek gün de olsa düşlere
el pençe divan duruyordu"
diyorum.

Size ne diyorum
Gün doğmadan önce doğmuş
yürekler
alınlarında atarken
'teslim olun!' çünkü ellerinde sapanlar
Bir kuşa dokunsa kanat çırpmayacak
Ama 'teslim olun!'
çünkü ellerinde misketler
Çünkü ellerinde otuziki yıllık kan hatıraları
Çünkü sırtlarında çocuksu silahlar
Çünkü yüzlerinde kızıl eşarplar
Çünkü ellerinde
'devletin kaldırım taşları'
Akıllarından büyük
Aklımızdan büyük
Çelikten barikatların önünde
Yüce hükmün aksini söyleyenler,
size ne diyorum
korkmayan gözlerini geri aldılar
asrına direnen fikirlerini
zincir tutmayan bileklerini
geri aldılar
ve yüzlerinde tebessüm
yüzlerinde ismimin
yüzümde isimlerinin izi
yüzlerinde başka hiçbir ismin safında yer tutamayan
ismimin izi
size ne diyorum
bu çocuklar bağcığımdan bir ilmik söküp
onyedi kere boğazımdan çıkardılar!

Size ne diyorum
Gün 'o günler'den çok öncesi
Gün mayıs'ın herhangi biri
Gün birilerinin herhangi mayıs'ı
Ama ne olur
babamı uyandırın
çünkü şakağından geçen kurşunu
hafızasındaki cinayet yüzünden sökülsün diye
kirli sakalındaki o muhteşem öfke
benden sebep dinmesin diye
Elimdeki 'kansız' bayrağa
Mıh gibi saplanmış buldular!

size ne diyorum
babamı uyandırın
çünkü adımımdaki darp izini
onun kulağındaki
silah sesinden tanıdılar!

size ne diyorum
kurtuluş'taydım
ve caddelerin ise gömüldüğü o yerde
elini kan tutan bir işçinin sözünü
onun yerine
yasal yoksulluklara
tuğla kılığında fırlatmaktaydım!

Size ne diyorum
'devrim'in 'can'la eş anlama geldiği
Bir öyküdeydim
Ve babamı uyandırın
Çünkü size evimin can damarı
Coplarla ve kasklarla kanarken
O 'uçsuz' sokak
Sokakların gerçek sahipleriyle dolup taşarken
Hiç ama hiç olmadığım kadar evimdeydim
Hiç ama hiç olmadığım kadar
kendimdeydim diyorum!

Size ne diyorum
Ne olur babamı uyandırın
Çünkü size işçinin
Yurdumun tarihine
Tekrar dokunduğu
Yerdeydim diyorum!


not: bu senenin 5 mayıs'ı civarlarında yazmıştım bunu.